1. (a) tutuşmuş, yanmakta.
    be on fire: yanmak.
    The house is on fire. (b) ateşli, istekli,
    gayretli, şevkli.
    get on like a house on fire:: hızla ilerlemek/gelişmek; çok iyi anlaşmak, canciğer olmak.
yanmak Fiil
tutuşmak Fiil
heyecanlı heyecanlı anlatmak Fiil
alev alev yanmak Fiil
ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.
çok iyi anlaşmak Fiil
canciğer olmak Fiil
ateş sütunu
mükemmel olarak
paçaları tutuşmuş gibi
rüzgâr hızıyla
canlı bir biçimde
başarıyla
hortumu ateşe tutmak Fiil
ateşe körükle gitmek Fiil
(a) ateşe vermek, tutuşturmak, yangın çıkarmak, yakmak, (b) kışkırtmak, tahrik etmek, alevlendirmek, gayret vermek.
tutuşturmak.
yakmak Fiil
tutuşturmak Fiil
fazla akıllı olmamak Fiil
aptalca işler yapmak Fiil
yararlı bir iş yapmak, bir işe yaramak, yaraya merhem olmak.
Jim's a nice boy but he'll never set the Thames on fire.
üstün derecede başarı kazanmak, dünyaya ün salmak.
ünü/şöhreti dünyaya yayılmak.
ateşleme
kundaklanmak Fiil
yaylım ateşine tutmak Fiil
fenalığa karşı iyilik yaparak birini utandırmak/mahcup etmek.
Jean Valjean stole the Bishop's silver,
but the Bishop heaped coals of fire on his head by giving silver to him.
kötülüğe karşı iyilik yaparak karşısındakinde suçluluk duygusu uyandırmak Fiil
kötülüğe iyilikle karşılık vererek utandırmak /vicdan azabı çektirmek.
yangına körükle gitmek Fiil
birini soru yağmuruna tutmak Fiil